8945,80%0,42
34,28% -0,01
37,08% 0,16
3022,51% -0,03
5007,29% 0,00
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Kurucu Başkanı Prof. Dr. Kenan Kocabay, tıp biliminde geçirdiği yarım asırlık dönemi değerlendirerek, genç hekimlere önemli tavsiyelerde bulundu.
Eğitimin önemine dikkat çeken Prof. Dr. Kenan Kocabay, mesleki hayata başlangıcını; “Ben 1974 yılında Hacettepe Tıp Fakültesi’nden mezun oldum ve 1 ay sonra Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Hastanesi’nde Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ihtisasına başladım, 1978 yılında uzmanlık eğitimini tamamlayarak meslek yaşamıma başladım. 1979 yılında Adana’da Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Çocuk Nefrolojisi Kürsüsü’nde 2 yıl süreyle çalıştım. Daha sonra askerlik hizmetini Merzifon’da yaptım. 1987 yılında Elazığ’da Fırat Üniversitesi’nde yardımcı doçent, doçent ve 1995 yılında da profesör oldum. 1996 yılında da Abant İzzet Baysal Üniversitesi Düzce Tıp Fakültesi’ne Kurucu Dekan olarak atandım, Bu tarihten günümüze kadar 28 yıl süreyle Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Kurucu Başkanı olarak görev yaptım.” şeklinde anlattı.
“Göreve Başladığım Zaman Cebimde Bir Atanma Yazım, Bir Mühür ve Bir Masa Vardı”
Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne bağlı Düzce Tıp Fakültesi’ne 1996 yılında Kurucu Dekan olarak atandığını ve 28 Ağustos 1996’da Düzce’de göreve başladığını ifade eden Prof. Dr. Kenan Kocabay, o günleri şöyle anlattı: “O zaman Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne bağlı Düzce’de 3 fakülte vardı. Teknik Eğitim ve Orman Fakülteleri 1994 yılında kurulmuştu. 3 fakülte de bugünkü Düzce Valiliği’nin olduğu yerde deprem sonrası yıkılan eski tekel binasında yerleşmişti. Ben 1996 yılında eski tekel binasının 3. katında tütün deposundan dönüştürülen ofislerde, tütün kokuları arasında Dekan olarak göreve başladım. Göreve başladığım zaman cebimde bir atanma yazım, bir mühür ve bir de masa vardı. Orman Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ramazan Kantay; bana bir masa, koltuk ve personelinden bir sekreter verdi. Bu yokluk içinde ümitsizliğe kapılmadan hedeflerimi yavaş yavaş gerçekleştirmeye başladım. Aynı yılda 25 Tıp Fakültesi öğrencisi de ekim ayında eğitime başlamıştı. İlk yıl Rektörümüz Prof. Dr. Kemal Güçlüol’un ve Prof. Dr. Nihat Bilgen’in destekleri ile Abant İzzet Baysal Üniversitesi alt yapısı ve insan gücü kaynaklarını kullanarak öğrencilerin eğitimini yürüttüm. 1998 yılında Konuralp’teki eski Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nin tamirat ve renovasyonunu tamamlayarak hastanemizi açtık.
Türkiye’de ilk defa bir ilçede, bir Tıp Fakültesi kuruluyordu. Kuruluş sırasında ödeneklerimiz çok kısıtlı olsa da kurucu kadrosunu ve hastane hekim kadrosunu hızla tamamladık. 1999 Düzce ve Gölcük depremlerinde eski tekel binası ağır hasar gördü ve morfoloji binamız kullanılamaz hale geldi. Dekanlık binasını, Konuralp’teki hastane binası bahçesine yapılan barakalara ve konteynerlere taşımak zorunda kaldık. Fakültemiz ve Hastanemizin gelişmesi deprem nedeniyle olumsuz etkilendi. Deprem sonrası akademik kadromuzu yeniden toparlamaya çalıştık. Ben 6 yıl süreyle 2. defa 2002 yılına kadar Dekanlık görevini yürüttüm. 1999 yılında Düzce il düzeyine yükseltildi. Bugünkü Tıp Fakültesi Hastanesi’nin temeli 1996 yılında atılmıştı. Tıp Fakültesi Morfoloji binasının temeli de 1998 yılında atıldı ve açılışı da 2005 yılında yapıldı. Rektörlerimizin desteği ve Fakültemiz öğretim üyelerinin büyük fedakarlık ve katkıları ile bugünkü duruma geldik.”
“Hemşirelik Yüksekokulu da İlk Müdür Olarak Tarafımca Kuruldu”
“Tıp Fakültemiz ilk mezunlarını 2002 yılında verdi. Abant İzzet Baysal Üniversitesi’ne bağlı Hemşirelik Yüksekokulu da ilk müdür olarak tarafımca kuruldu ve bugün Sağlık Bilimleri Fakültesi’ne dönüştü. Fakültemiz tıp eğitimi ve sağlık hizmetleri alanında bölge halkına büyük hizmetlerde bulundu ve gelecekte de bulunacağı konusunda ümidim tamdır. Fakültemizin gelişmesi ve sağlık alanındaki imkan ve faaliyetleri gelecekte daha iyi olacağına eminim.” şeklinde açıklamalarına devam etti. Kurucu Dekan ve Çocuk Hastalıkları Anabilim Dalı Kurucu Başkanı olarak birçok Tıp öğrencisinin ve asistanın eğitimine katkıda bulunduğunun altını çizen Prof. Dr. Kenan Kocabay açıklamasında “Bizim klinikte 50’ye yakın asistan, Çocuk Hastalıkları ihtisasını alarak uzman doktor oldu. Benim mesleğe başladığım yıllarla şimdiki devir arasında çok farklar var. Şimdiki gençler aceleci, sabırsız ve her şeye çabuk erişmek istiyor, fazla zorluklara katlanmak istemiyor, nöbet tutmak istemiyor ve bol paralı işleri tercih ediyor. Malpraktis davaları nedeniyle asistanlar TUS sınavında nöbetsiz hekimlik branşlarını tercih ediyor.” ifadelerine yer verdi.
“Meslek Hayatımda Çok Sayıda Acı ve Tatlı Unutulmayacak Anlar Yaşadım”
Meslek hayatında çok sayıda acı ve tatlı unutulmayacak hatıraları olduğunu ifade eden Prof. Dr. Kocabay, “Meslek hayatımda çok sayıda acı ve tatlı unutulmayacak hatıralarım vardır. 1999 Düzce depreminde hayatını kaybeden 5 tıp öğrencimizi ve deprem sonrası Acil Servis’te depremzedelere kaos ortamında hızlı tıbbi yardım yapmamızı hiç unutamıyorum. Anne ve babası tarafından terkedilen bebeklere, zaman zaman Çocuk Kliniği’nde rastlıyoruz. Bunların artışı sosyal yapımız için endişe verici olmaktadır.” dedi.
“Kendimi Geliştirmek için Sürekli Okuyorum”
Eğitimde sürekliliğin önemini vurgulayan Üniversitemiz Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Kurucu Başkanı Prof. Dr. Kenan Kocabay, “Ben kendimi bugün mesleğe yeni başlamış gibi kabul ediyorum. Kendimi geliştirmek için sürekli okuyorum. Ben 50 yıllık bir hekim ve idareci olarak Tıp eğitimine elimden geldiği kadar katkıda bulunmaya çalıştım. Ben devletimin imkanları ile fazladan bir para ödemeden devlet okullarında ve Tıp Fakültesi’nde ücretsiz eğitim gördüm. Devletin bana kazandırdıklarını ve borcumu ben de toplumumuza ve öğrencilere eğitim vererek ödedim. Öğrencilere ders anlatırken eğitimin tıpkı ‘bisiklete binmek’ gibi olduğunu, devamlı sürmek gerektiğini, bir maraton koşucusu gibi eğitime ara vermeden sürekli çalışmaları gerektiğini ifade ediyorum. Eğitim sadece eğiticinin çabası ile olmaz. Öğrencinin de motivasyonu yeterli olmalıdır. Günümüzde internet ve teknolojik imkanlar ile bilgiye çok hızlı ulaşılabiliyor. Bu öğrencilerin eğitimi için benim öğrencilik ve asistanlık yıllarıma göre çok büyük bir kolaylık imkanı sağlıyor.
Geçmişi bilmeden geleceği planlamak zordur. Onun için gençlerin geçmişi de bilmesi gerekiyor. Öğrencilere tıp mesleği konusunda rol model olabilecek önder öğretim üyelerine de ihtiyaç var. Kız öğrencilerin sınıfların yarısından fazlasını doldurmasını önemsiyor, tıp eğitiminde onların motivasyonlarının daha iyi olduğunu gözlemliyor ve başarılı buluyorum. Toplum nüfusumuzun yarısı kadın olduğuna göre onların ülkemizde sağlık problemlerini çözebilecek kadın hekimlerin yetişmesi geleceğimiz için mutluluk kaynağı olacaktır.
Gençlerimizin vefalı olmalarını ve yapılan hizmetlerde çok sayıda kişinin katkısının olduğunu bilmeleri gerekir. Gençlerin bundan sonra benim bu işe nasıl katkım olabilir şeklinde düşünmeleri, ellerini taşın altına koymaları gerekir. Son olarak gençlere tavsiyem ‘Bütün umudum gençliktedir.’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde vatanımızın birlik ve bütünlüğünü en önde tutmalarını öneririm.” diyerek açıklamalarını sonlandırdı.